İlk kitaptan tanıdığımız Anne, artık on altı yaşındadır. Üniversite hayallerini ertelemesinin ardından Avonlea’da öğretmenliğe başlamıştır. Marilla ile birlikle yaşarken iki küçük yetimin bakımını üstlenmeye başlarlar. Hem okul hem de çocuklar Anne için yorucu olsa da hepsine sevgi gösterecek ve hayal alemine dalacak vakti bulur. Huysuz kapı komşusu, yanlış yöne sapma ile ortaya çıkan yirmi yıllık bir aşk hikayesi ve birbirinden renkli öğrencileri ile kitap daha da güzelleşmektedir.
Anne, Avonlea’da öğretmenliğe başlasa da hayal gücünden ve maceracı ruhundan bir şey kaybetmemiştir. Özellikle kitabın başlarında inekle olan imtihanı serideki en güldüğüm sahneydi. Başına gelenlerden çıkardığı garip dersler, yeni bir yer keşfettiğinde oraya bulacağı ismi düşünmesi, hikaye üretmesi ve kendisini kaptırması ile Anne en sevdiğim karakterlerden bir tanesi oldu. Her yeni kitapta Anne’e olan sevgim katlanarak attıyor
Bu kitapta Anne, ilk kitaptaki kadar huysuz olmasa da hala Gilbert Bythe’in hislerinin farkında değil. Kasabadakilerin arada dokundurmalarını bile geç anlayan Anne’in sonraki kitapta nasıl bir tutum sergileyeceğini çok merak ediyorum. Hele kitabın bir noktasında Gilbert’in hisleri o kadar nahif bir şekilde verildi ki, küçük yaşına rağmen Anne’a olan hislerinden emin olması beni can evimden vurdu.
Anne, burnundaki yedi küçük çilinle birlikte seni çok seviyorum. Enerjini, hayata tutunmanı, her olayda güzellik görmeni, hayallere dalışını, arada tutan inadını... Bir an önce üçüncü kitap çıksın istiyorum.